Atölyeden fabrikaya
“Bir reklam ajansının geniş çapta pazarlanması, piyasaya yayılması yönünden, ışıklı reklamlara ilk kez biz eğildik.” diyor Süheyl Gürbaşkan.
O güne kadar bu işi Taksim’de, Persiflex adında bir firma yapıyordu. Daha önceki yıllarda ise, ışıklı reklam neon anlamına geliyordu ve sadece çeşitli neon atölyeleri vardı. İstanbul Reklam ise Plexiglas’la ışıklı reklamlar yapmaya başladı. Üstelik çok daha ucuz ve yerine göre de daha gösterişli olduğundan, hemen bir pazar buldu.
Neon’dan plexiglas’a
İstanbul Reklam Ajansı’nın bu yenilikçi çözümü sonrası, işleri yalnız ışıklı reklam yapmak olan bazı firmalar, neon’dan plexiglas’a dönüştü. İstanbul Reklam ise geniş bir kitleye hitap etmek üzere, bu faaliyeti reklam şirketinin bünyesinde ele alır ve büyük bir imalathane kurar. Atölyenin yönetimini de elektronik mühendisi Feridun Sülüner’e verirler. Kısa zamanda büyük gelişme gösterdi plexiglas çalışmaları, bir süre sonra beş yüz metrekarelik bir alanı kaplayan, yirmiye yakın usta ve teknisyenin çalıştığı âdeta bir fabrikaya dönüşür. Hedef seri üretimdir ve amaca ulaşılır:
Fruko’ya bin adet… Arçelik’e beş yüz adet… DYO’ya üç yüz adet, Bema makarnaları, Lion-Melba çikolataları, Puro sabunları, Arı bisküvileri, Karper peynirlerine yüzlerce ışıklı plexiglas yapılır. Binden fazla eczane, dükkân, mağaza, müşterileri arasına katılır. Tüm bu sürecin sonunda çalışmalar, “İstanbul’un yarısını İstanbul Reklam aydınlatıyor…”sloganıyla duyuruluyor olur.