“İnsanların, mutluluğu başkalarından bek­lemeleri kadar tehlikeli bir şey yok, bence. Hele, onun bunun peşinde aramakla bulun­mayacak tek şey varsa, belki o, işte mutluluk­tur. Mutluluğu, ancak insanların kendileri, kendileri için, yaratabilir.” (12 Şubat 1980 tarihli mektup, Bir Reklamcı Aranıyor)

Süheyl Gürbaşkan için, Türkiye’de reklamcılığı, reklamı var eden ve bu alanda profesyonelleşmenin yolunu açan isim demek hiç de abartılı olmaz. 1970’li yıllarda reklamcılığa damgasını vuran duayen, 1959 yılında kurduğu İstanbul Reklam’ı manavdan ödünç aldığı sandalye, Kapalıçarşı’dan portatif masa ve yazı makinesinden oluşan eşyalarla hayata geçirdi. 1970’lere gelindiğinde TRT’de yayınlanan hemen hemen tüm reklam filmlerinde İstanbul Reklam’ın imzası vardı.

Kadim dostu ve meslektaşı Vural Sözer, Süheyl Gürbaşkan ile gerçekleştirdiği söyleşinin kitaplaştığı Rubikon adlı çalışmada,
“Sevgili dostum Süheyl Gürbaşkan’ın ben bildim bileli -ki bu süre, yirmi yıla yakındır- kafası hep reklam için çalışırdı…”
diyor.

Gürbaşkan, ilerleyen yıllarda kendini reklamcılığa ve İstanbul Reklam’a adayacaktır. Öyle ki yine Vural Sözer’in kendisine yönelttiği “Mutlu musun” sorusuna şu yanıtı verecektir:

«- Evet… İstanbul Reklam ile, İstanbul Reklam için evet!.. Her şeyi severek yaptım İstanbul Reklam’da. Ünlü Johann Sebastian Bach’ın, bestelediği eserleri hakkında, müziği kadar güçlü, anlamlı bir sözü vardır: “Yaptığım her şeyi severim; başkalarının, yaptığım bir şeyden, benim kadar zevk almamış olmalarını asla kınamam…” »

“Reklam, bir bakıma, insanın hayal gü­cüdür. İnsanların hayal gücünü, hiçbir ideolojinin yok edebileceğini sanmıyorum. İn­sanlar, çoğu kez, hayallerini kendileri yaratır­lar. Ve böylece mutlu da olabilirler.” (12 Şubat 1980 tarihli mektup, Bir Reklamcı Aranıyor)

Yüksek öğrenimi sırasında, yıllarca İstanbul Radyosunda, özel röportaj programları hazırlayan Süheyl Gürbaşkan, Türkiye’nin siyasi ve ekonomik olarak zor bir süreçten geçtiği dönemde, politika ile arasına mesafe koymayı tercih etti. Bu konudaki yaklaşımını,  değerli dostu Vural Sözer’e Avusturya’dan yazdığı mektupta şu şekilde ifade eder:

“Politikadan, tam 20 yıl önce, gencecik iken -henüz 26-27 yaşlarında iken- kendimi sıyırdım. Hatırlarsın, o yaşlarımda, Paris’ten hukuk doktoramı yaparak dönmüş ve hemen ardından askerliğimi de tamamlamış olarak, birçok gazetelerde siyasi, hukuki yazılar yazıyordum. Uzunca bir süre, Akşam gazetesinin başyazarlığı görevini de -o günlerin en yüksek tirajlı bir gazetesinde, Türkiye’nin belki gelmiş geçmiş en genç başyazarı olarak- üstlenmiştim.”

Gürbaşkan, çeşitli gazetelerde, siyasî ve hukukî yazılar yayınladı. Avukat olarak çalıştı. Bir süre, «Akşam» Gazetesi’nin başyazarlığını yaptı. 24 Mayıs 1959’da İstanbul Reklam’ı kurdu.

suheyl-gurbaskanReklamcılık mesleğine ömrünü adayan Süheyl Gürbaşkan’ın aynı zamanda antikalara, denizciliğe ve tablolara merakı vardı. Hayatının her dakikasının, hem çalışma hem de eğlenme anlamında hakkını vermiş olan Gürbaşkan, vizyoner ve girişimci bir entelektüeldi. Gürbaşkan, stiliyle, tarzıyla da çok konuşulan, takip edilen bir reklamcıydı. Tam bir gözlük ve saat aşığı olarak tanınıyordu. Kıyafeti ne renkse gözlüklerinin de o renk olmasına dikkat ederdi. Çevresi tarafından “bugün ne giydi, nerede yemek yedi, nerede eğlendi” diye merak uyandıran bir kanaat önderi olarak tanınıyordu. İstanbul Reklam’ı tek bir oda da kurduktan sonra kısa sürede yaptığı başarılı işlerle tanınan Gürbaşkan, son derece titiz bir iş adamı görüntüsü çizmekteydi, öyle ki; her sabah gazetelerin ilk tirajını bekler, reklamlarını kontrol eder ve daha sonra dinlenirdi.