“Reklam bir güven konusudur… Tıpkı satış gibi, karşılıklı bir güven aktidir. Aşk öyle değil midir? Sevgi, inanmak ve inandırıcı olmak üzerine kurulur. Aşk, nasıl karşılıklı bir inanç duygusuysa, reklamcı da bu güveni, tüketiciyle kendisi arasında kurmak zorundadır. Reklam, insanın insana mesajıdır.. “Bu mal’a güveniniz” sözünün arkasında, “bana güveniniz vardır.” (Rubikon, 1976)   

Sinema ve televizyon reklamlarından fuarcılık, promosyon malzemeleri, “outdoor” reklamlara kadar çok çeşitli mecralara göre çalışmalarda bulunmuş olan İstanbul Reklam’ın en güçlü yönlerinden biri de dönemine göre özellikle çizgi film konusunda Türkiye’nin en başarılı ajansı olmasıydı. Daha sonraki yıllarda Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi bünyesinde çizgi film (animasyon) bölümü kurucu üyesi ve Çizgi Filmciler Derneği başkanı olacak olan Erim Gözen liderliğinde birçok başarılı reklama imza atıldı. Özellikle Mintax deterjan markası için yarattığı 2 erkek 1 kadından oluşan tiplemeler ve Pirelli markası için yarattığı kedi tiplemeleri, uzun yıllar televizyonlarda ve markaların farklı kampanyalarında kullanıldı.

Banka Uzmanı İstanbul Reklam

“Bankalar düzeyindeki çalışmalarda adeta ihtisas sahibi olduk.”

Kuruluşundan yaklaşık 10 yıl sonra İstanbul Reklam’ın onlarca müşterisinden sekizi, bankadır. Ajans, aynı yıl içinde sekiz ayrı bankaya hizmet sunabilmiş nadir kuruluşlardandır.

1976 yılında, reklam hizmetlerini gördüğümüz sekiz bankanın, toplam, yaklaşık olarak kırk milyonluk bütçesini, başta TV olmak üzere çeşitli medialara uyguladık.

Müşterileri arasında iki bankayı dahi bir arada görmek bir reklam ajansı için başarı sayılmaktayken, biz İstanbul Reklam olarak, aynı yıl içinde sekiz ayrı bankaya hizmet sunabilmiş bulunmaktan ve bu özelliğimizi, ciddiyetle, başarıyla sürdürmekten mutluluk duymaktayız.

İlk ciddî banka ilişkimiz şöyle olmuştu. Şirketimizin ikinci yılıydı. İstanbul’da yirmi sinemada yayın yapıyorduk. Bir gün, bir ziyaretçi geldi. Adının Zeki olduğunu söyledi; fakat soyadını gizledi. Nedenini sorduğumda, büyük bir kuruluşu temsil ettiğini, çalışmalarımız ve fiyatlarımız hakkında bilgi almak istediğini, iki üç gün sonra kesin görüşmeye geldiğinde, hem kendini, hem de temsil ettiği kuruluşu açıklayacağını söyledi.

Üç gün sonra Ziraat Bankası’nın Sayın Genel Müdür Muavini Zeki Albayrak’la konuşuyor ve bize Ziraat Bankası’na reklam filmleri yapma mutluluğunu veren sözleşmeyi imzalıyorduk. O gün bugün, bu değerli kuruluşla hizmet ilişkilerimizi sürdürmekteyiz. Bugün, faaliyetlerini durdurmuş olanlar da dahil olmak üzere, istisnasız Türkiye’deki bütün bankalara reklam çalışmaları yapmış tek reklam şirketiyiz.
Omo’ya Karşı Pop
Bir hayli geçmiş yıllarda, reklamlarını yönettiğimiz Puro, Pop ve Fay müesseseleri, mevcut Pop adı altındaki deterjanını bu defa yeni bir kaliteyle, yeni bir ambalajla, uzun bir satış duraklaması devresinden sonra âdeta yeni bir ürün gibi piyasaya sürmek istediğinde, biz şu hatayı yaptık. O günlerde herkes, “Benim deterjanım, çamaşırlarınızı bembeyaz yapar…”, “Benim deterjanım, kar gibi beyaz yapar…”, “Benim deterjanım, beyazın daha beyazını yapar…” gibi sözler söylemek yarışındaydı. Biz ise, reklam sloganımızı şöyle vurguladık: “Bütün çamaşırlar beyaz değildir. Pop, çamaşırlarınızı kendi renginde, daha temiz yıkar…” Rakibimiz Omo, yaptığı yoğun reklamlarıyla, çeşitli kişilerin ağzından derhal cevaplandırdı. “Benim için önemli olan beyazlıktır…” dedi.

Aslında o gün, belki bizim dediğimiz, önerdiğimiz sloganımız doğruydu. Ama, kanımca erken söylenmiş oldu. Tüketici piyasası deterjan kullanmaya henüz yeni yeni alışmışken ve topu topu sekiz on yıllık bir alışkanlık varken, deterjanlarla, çamaşırlarında bir sabunun sağlayamadığı beyazlığın tadını, zevkini, kolaylığını yeni yeni tatmaya başlamaktayken, bizim bu önerimiz erkendi. Zamanı gelmemiş, erken bir slogan ortaya atmıştık. Oysa bugün, Omo da, diğer bütün deterjanlar da, çamaşırların yalnız beyaz çamaşırlardan ibaret olmadığı bilinciyle, bizim o tarihlerdeki vurgulamamıza geldiler, döndüler.

Şimdi onlar da, “Renklileri daha parlak, beyazları daha beyaz yıkarız…” diyorlar nitekim. İster mevcut ister yeni ürün olsun, reklamın ilkesini, yönünü saptamaktır bütün hüner bir reklamcı için.

Odun satıcısı bir müşteri

Reklama inanmak…

Süheyl Gürbaşkan’ın unutamadığı işlerden biri, bütçesi son derece kısıtlı olan ancak girişimcilik konusunda istekli ve cesur bir odun satıcısı için yaptıkları çalışmalardır. Odunun reklamının yapılması fikrini önce şaşkınlıkla karşılar, ardından müşterisinin düşük bütçesine rağmen bir çözüm bulur. Ardından odun satıcısı bir benzin istasyonu sahibi olacak kadar işlerini büyütür…

“Sinema reklamlarını geniş çapta uyguladığımız yıllardaydı. Haftalık programı yetiştirmek telaşında olduğumuz akşam saatlerinden birinde, büroya bir adam girmiş. Farkına bile varmamışız… Hali, tavrı, kıyafetiyle pek dikkati çekmemiş olacak ki, birinin kendisini karşılamasını, ne istediğini sormasını beklercesine, koridorda, bir kenarda duruyormuş. Ben ilgilendim. “Buyurun, bir arzunuz mu var?..” dedim. “Reklam için geldim. Konuşmak istiyorum…” dedi. Buyur ettim, oturdu… “Benim…” dedi, “karşı tarafta, Kadıköy Yeldeğirmeni’nde bir oduncu dükkânım var. Odun satarım. Havalar birden soğuyacağa benzer… O taraftaki sinemalardan birinde, odunlarımın reklamını yapmak istiyorum. Nasıl bir reklam yapmamı tavsiye edersiniz?..”

Reklamcı olmama rağmen, hayret ettim. Odunun da reklamı yapılsın, görülmüş şey değildi. Fakat, adamın işine gösterdiği ilgi, reklama verdiği önem, bende saygı uyandırdı. O günler, bir sinemada bir haftalık yayın fiyatımız, filmin yapımına göre, 500 ile 800 lira arasında değişiyordu. Sinema sayısı çoğaldıkça fiyat ucuzluyor, sinema başına 350 liraya kadar iniyordu.

“Bu reklam için ne kadar para harcamayı düşünüyorsunuz? Bütçeniz nedir?” dedim. “Yüz lira… Bilemedin iki yüz lira verebilirim…” dedi.

Oysa, yapacağımız filmin, orijinal imalat maliyeti, sinemanın alacağı bir haftalık gösterme ücreti, belediyeye ödenecek vergi, susu busu beş yüz lirayı aşıyordu. Bu parayı veremeyeceği belliydi.

“Bu işin maliyeti beş yüz lirayı buluyor…” dedim; “Fakat, çorbada bizim de tuzumuz bulunsun. İki yüz elli lira verirseniz, size beğeneceğiniz bir film yaparız…”

Kabul etti. O hafta, Opera Sinemasında, güzel bir filmi oynadı. “Sayın Kadıköylüler… Kışlık odununuzu Mustafa Altunel’den alabilirsiniz… Doğru tartı… Evinize teslim… Ucuz fiyatlar… vs.” gibi.

Hafta sonunda tekrar geldi. Filmi çok beğendiğini söyledi. Teşekkür etti. “Acaba..” dedi, “beş yüz lira versem, bu hafta iki sinemada yayınlar mısınız?”

On beş gün sonra yine geldi. “Yayınları beş sinemaya çıkarır mısınız!.. Çok sipariş alıyorum..” dedi.

Özel bir fiyatla bu kez, beş sinemada yayına girdik… Aradan bir ay geçti… Yine geldi. “Yeni bir film yapalım…” dedi; “İşlerim çok iyi gidiyor. Odunun yanısıra, kömür de satmaya başladım. Yeni filmde kömürden de söz edelim…”

Kış biteceğine yakın geldiğinde, işi iyice gelişmiş, odun ve kömür dağıtımına bir de fuel-oil’u eklemişti.

Mustafa Altunel bir yıl sonra, benzin istasyonuyla, fuel-oil ve çeşitli yakacak servisleriyle, Kadıköy’ün kendi konusunda ileri gelen bir iş adamı olmuştu…

Bu gerçek öykü, reklama inanan bir iş adamının geçirdiği aşamaya güzel bir örnektir.” (Rubikon)

Çamaşırda Mintax.. Bulaşıkta Mintax.. Tertemiz yapar ilk günkü gibi…

Hiçbir şeye karışmayan müşteri

Süheyl Gürbaşkan için Mintax ile çalışmak, bambaşka ve unutamadığı bir deneyimdi. Dönemin parası ile 2 milyon TL’lik bütçe, İstanbul Reklam’a emanet edilir ve müşteri, “Hiçbir şeye karışmayacağım” der. Sonuç, büyük bir başarıdır.

1971 yılında, Türkiye Tüccar ve Sanayiciler Derneği, bir Afrika turu düzenlemişti. Mısır, Etopya, Kenya, Sudan ve Fas gibi ülkeler gezilecekti. Bu tür gezilere, hem yeni ülkeleri tanımak, hem de reklamcılık mesleği ile ilgili yeni gelişimleri izlemek olanağı sağladığından, fırsat buldukça katılmaya çalışırım.

Nitekim çeşitli işadamlarının da katıldığı o yolculuk sırasında, grup kaynaşmış, yeni dostluklar oluşmuştu. Bu arada, içten, hareketlerinde dengeli, kişiliğiyle saygı uyandıran, Ahmet Dürüst adında bir iş adamıyla de tanışmıştım. Eşi de yanındaydı… Mintax’ı imal ediyormuş… Daha önce bir iş ilişkimiz olmadığı için, genellikle havadan sudan sohbetlerle sürdürdük gezimizi. Kendisini, ailesini son derece sevmiştim çok kısa zamanda. Temin ederim, herhangi bir iş-güç, reklam konusu, aklımın köşesinden bile geçmemişti.

1972 yılının kış aylarında, film çekimi için ekip halinde, Uludağ’a çıkmıştık. Akşamına, kaldığımız otelde Ahmet Dürüst’le karşılaştık. Yine ailesi yanındaydı.. Dinlenmeye gelmişti.. Yemekten sonra, ocak başı sohbeti sırasında, reklamla ilgili bazı tasarılarından söz etti:

“Süheyl…” dedi; “Biz on yıldır imalat piyasasındayız… Fakat, doğru dürüst hiç reklam yapmadık. Piyasadaki bütün deterjanlardan daha ucuzuz.. Üretimimize hiçbiri erişemez. Satışlarımız da iyi.. Bunlara rağmen, artık reklam yapma zamanının geldiğine inanıyorum. Gelişmekte olan markalar var.. Onların arasında yerimizi sağlamlaştırmak, yalnız kendimizin bildiği özelliklerimizi halka duyurmak zorundayız. Bir reklam kampanyasına başlayalım istiyorum. Bu kampanyanın uygulanmasını sana, dolayısıyla İstanbul Reklam’a emanet etmek niyetindeyim. Nasıl başlayalım?.. Ne yapalım?.. Bu işe ne kadar para ayıralım?..”

Hemen orada, ocak başında, ana çizgiler halindeki önerilerimi ilgiyle dinledi.

Mintax’a şöyle bir reklam uygulaması yapılabilirdi…

İlk yıl, kampanya sonucu ortaya çıkacak gelir artışı, ertesi yıl aynen reklam gideri olarak harcanacak; ikinci yıldan sonra, reklam nedeniyle hasıl olan gelir artışının belirli oranlarda müesseseye dönüşümü sağlanacaktı…

“İlk yıl kampanyası için iki milyon lira ayırıyorum..” dedi; “Hiçbir şeye karışmayacağım. Bu bütçeyi dilediğiniz gibi değerlendiriniz.. Başaracağınıza inanıyorum..”

İki milyonun yüzde ellisini TV’ye ayırdık. Geriye kalanını da, radyo ve basın reklamları için planladık. Kampanyanın büyük dilimini Radyo ve TV gibi göze ve kulağa hitap eden medyalara ayırdığımız için, ses, çizgi ve müziğin önemi artıyor, titiz araştırmalar gerekiyordu.

Erim Gözen, üçlü Mintax tiplerini çizdi.. “Çamaşırda Mintax.. Bulaşıkta Mintax.. Tertemiz yapar ilk günkü gibi…” sloganı bulundu. Üçlü tipi, bu sloganla kaynaştıran güzel de bir cingıl oluşturuldu. Sonunda o yılın en başarılı kampanyası doğmuş oldu.

Kanımca burada, başarının büyük payı sayın Ahmet Dürüst’e aitti. Bütün sorumluluğu bize bırakmakla, bütçeyi bize emanet etmekle, o yükün altından kalkabilmek uğruna, seferber olmamızı sağlamıştı.

Ertesi yıl yüzde elli, 1974’te de yüzde yüz artırarak, reklam harcamasını altı milyona yükseltti. 1975’de bu rakam dokuz milyon liraya, 1976’da on beş milyon liraya ulaştı.

Reklama yatırdığı bütün harcamalar, kanımızca hep müesseseye; müessesenin gelişmesi için gerekli tüm yatırımları da ülkemize dönüşüm gösterdi.. İlk dönemlerdeki otuz veya kırk milyonluk ciro, beş yıl içinde reklam harcaması doğrultusunda ve aynı miktarda altı misli artarak iki yüz elli milyon liraya yaklaştı.

Mintax bugün yalnız Türkiye’nin değil, Balkanların en modern ve en büyük deterjan fabrikasına sahiptir. İlişkilerimizin karşılıklı vefa, saygı, dostluk duyguları içinde, pırıl pırıl süregelmesinden mutluluk duymaktayız.

Dayanıklı… Emniyetli… Sağlam lastik Pirelli…

Pirelli’nin kedileri

İstanbul Reklam’ın uluslararası bir marka olarak en önemli müşterilerinden biri de Pirelli lastikleriydi…

“Mintax reklamlarında olduğu gibi, Pirelli’de de görüntü, ses ve müzik beraberliğine önem verdik. Bugün Pirelli reklamları, iki kedi ve fareden oluşan tipleri, “Dayanıklı.. Emniyetli.. Sağlam lastik Pirelli…” sloganı üzerine oturan müziğiyle gerçekten başarılıdır. Pirelli’nin kedileri ayrılmaz bir parça haline dönüştü. Hediyelik eşyada, anahtarlıkta, kül tablasında, toz bezinde, trafik konularını işleyen çeşitli çıkartmalarda hep bu sevimli tipleri kullanıyoruz. Büyük ilgi gördü.

Avrupa bu konuda çok tecrübelidir. Örneğin, Fisk lastiklerinin elinde şamdan tutan çocuğu; Michelin lastiklerinin, lastiklerden oluşan adamı; bir zamanlar Esso’nun kaplanı vs., gibi Pirelli’nin kedileri de aynı başarıya ulaşmıştır.

Bu tür çalışmalarda,, istenen sonuca ulaşmanın en önemli yanını, iş sahibiyle reklamcının uyuşması, kaynaşması oluşturur. Pirelli’nin sayın yöneticileri, başta genel müdürleri Bay Borgialli ile, firmanın kuruluşunda büyük emeği geçmiş olan murahhas aza, rahmetli Emil Elâgöz’ün oğlu Aldo Elâgöz ve bütün yöneticileri, yetkili kişileri, bize büyük güvenle yönelmişler, çalışmalarımızda bizi hür bırakmışlardır. Reklamcılıkta, böylesine karşılıklı güven duygusu daima güzel yapıtların doğmasına neden olmaktadır.

Şansınız size gülüyor… Siz kazanacaksınız…

Osmanlı Bankası’na yazılan slogan

Süheyl Gürbaşkan, yaratıcı ekiple yapılan sohbet sırasında ortaya tesadüfen çıkan sloganın hikayesini anlatıyor:

“Osmanlı Bankası’nın kampanyasına hazırlanıyorduk. Toplu çalışmamız sırasında çeşitli önerileri enine boyuna tartışmamıza rağmen, hepimizin onaylayacağı güzellikte ve Osmanlı Bankasının yapısına uygun bir slogan belirmiyordu bir türlü. Bir ara arkadaşlardan birinin çok çarpık, çok ters bir önerisine, “Canım saçmalamasana..” dedim.. Arkadaşım da “Ben mi?” dedi. Ben mi?.. Hayret belirleyen bu vurgulu sözün altında, üretken bir slogan ayağı olduğunu anlayıverdik. “Arkadaşlar dedim, “Ben mi?.. den hareket edelim.”

Kadını, erkeği, çocuğu, şoförü, bakkalı, öğrenciyi, memuru, bu “Ben mi?..” sloganında öğe olarak kullandık. O zamanlar bankalar ikramiye dağıtıyordu. “Şansınız size gülüyor.. Siz kazanacaksınız..” sözüne hayretle bakan, bu saydığım çeşitli tipler “Ben mi?..” cevabını veriyordu. “Evet, neden olmasın..” cümlesinin zihinlerde tamamlanmasını sağlayan bu kampanya, basın ilanları, pankartları ve TV filmleriyle, hayli başarılı olmuştu.

Öyle ki, bir sonraki kampanyada “Ben mi?..” sloganını, “Biz mi?..” şekliyle ve gruplara uygulayarak sürdürdük.”

İstanbul Reklam’ın İmza İşlerinden

PİRELLİ’nin Kedileri

“Dayanıklı, emniyetli, sağlam lastik Pirelli, Pirelli, Pirelli” şarkısıyla ekranda beliren, 2 kediden oluşan reklam serisi dönemin çizgi film reklamları anlamında en öncü çalışmalarından biriydi. Bunun yanında Pirelli’nin kedilerinin zaman içerisinde hediyelik eşya gibi birçok materyalde de kullanılması reklam serisinin ulaştığı başarıyı gösteriyordu. Kediler o dönemde halk tarafından bilinen ve ilgiyle izlenen reklam serilerinden biri haline gelmişti. Bazen bir futbol sahasında, bazen dağlık bir arazide bazen de şehir trafiğinde geçen reklam filmleri, Erim Gözen tarafından çizilmiş ve hazırlanmıştı.

pirelli

pirelli1 pirelli2

 

Osmanlı Bankası

Osmanlı Bankası için oluşturulan seri reklam filmlerinde dönemin ünlü Yeşilçam aktör ve aktrisleri tol almıştı. Reklam filminde bir manavın işi kötü giderken yanındaki manavın işi ise iyi gitmektedir ve aşağıdaki konuşma aralarında geçer.

  • Senin işlerin daha iyi, nedir başarının sırrı?
  • Yok aslında birbirimizden farkımız ikimizde manavız.
  • Osmanlı Bankası gibi konuşuyorsun.
  • İşte benim başarımın sırrı, Osmanlı Bankası.

osmanli3 osmanli1 osmanli2

 

Bir diğer reklam serisinde ise bir kadın çocuğuyla birlikte bankaya girer ve etrafa bakınmaya başlar. Kadının sesi dış ses olarak aşağıdaki metni söyler:

  • Vezne farksız, servisler farksız, hepsi güler yüzlü, bekletmiyorlar. Gerçekten yokmuş birbirinizden farkınız ama siz Osmanlı Bankasısınız. Kızıma bir hesap açar mısınız? der ve son ekranda Osmanlı Bankası yazısı görünür.

osmanli4

ÜLKER – Taç, Badem ve Çubuk Kraker Reklamı

Başka bir önemli çizgi film reklamı olan Ülker reklamında iki çizgi karakter dans etmektedir. Arka fonda Ülker’in müziği yer almaktadır. Bu iki karakter sırasıyla “Nefistir, lezizdir, enfestir. Ülker Taç Kraker, Ülker Badem Kraker” repliklerini söylerler ve tartışmaya başlarlar. Taç Kraker diyen karakter diğer karaktere yumruk atar ve gözünü morartır. Ülker Taç Kraker ekranda belirir. İzleyen kare de badem krakeri temsil eden karakterin bir gözü morarmış şekilde aynı dansa başlarlar. “Harikadır, lezzetlidir.“ diyerek yine atışmaya başlarlar. Bu sefer Badem Kraker, Taç Kraker’e yumruk atar ve ekranda Badem Kraker belirir. Daha sonra ekran da üçüncü bir karakter belirir ve “Çubuk Kraker” der. Üç ürün de ekranda belirir.

ulker5 ulker4 ulker1

.

ulker3 ulker2

 

Türk Ticaret Bankası, İkinci Adresiniz

İstanbul Reklam’ın bir diğer imza işi de Türk Ticaret Bankasına tasarladığı “İkinci Adresiniz” reklam kampanyasıdır. Bir çekirdek ailenin köy yerindeki mutlu yaşamı anlatılır daha sonra Türk Ticaret Bankası’na gider ve orada da evindeymiş gibi hissettiğini söyler.

  • Burası benim yuvam, çocuklarım ve uğraşlarımla mutluyum. Mutluluk, güzel şey. Burası benim ikinci adresim, yakınlığıyla, dostluğuyla. Dostluk güzel şey. Türk Ticaret Bankası, Türkbank. İkinci Adresiniz.

ticaret3 ticaret1 ticaret2

 

İstanbul Reklam toplamda 1580 farklı firmaya reklam hizmeti verdi. Bu anlamda yukarıdaki reklam çalışmalarının dışında da birçok başarılı kampanya tasarlandı. Bunlardan bazılarına örnekler…

  • Bir Devlet Bankası , Türkiye Halk Bankası
  • Türkiye Vakıflar Bankası, Güven Kapısı…
  • Pamukbank, İyi Bankadır.
  • İpana, Dişlerin Güvencesi…
  • Petrol Ofisi, Üründe Hizmette daima iyisi…
  • Hasyün, halı gibi değil….halı
  • Diana, örerken de giyerken de
  • Binaca, Ağzınızda sağlık ve güzellik…
  • Uncle Ben’s, Seçkin Yemekler İçin…
  • OMO, Temizliği görün, temizliği koklayın.
  • Her Eve, EVA- İyi Makina