“Cağaloğlu bir defa öyle merkezî bir yer ki; iş yerlerinin, iş trafiğinin tam ortasında. Topkapı’dan Levent’e uzanan, yayılan iş alanının merkezi. Özellikle basın ilanlarının gazetelere intikali kolay. Yazı dizdirtmek, renk ayırtmak gibi matbaa işlerimizin yapılması sırasında, zamandan kazanıyoruz.” (Rubikon, 1976)
Süheyl Gürbaşkan, bir reklam ajansı kurmak için lokasyon olarak Cağaloğlu’nu seçer
Yayıncılığın, gazeteciliğin, matbaacılığın kalbinin attığı, Sirkeci Garı’nın bulunduğu caddeden, Vilayet binası ve İran Konsolosluğu ve dönemin Hürriyet Gazetesi binasını da içine alan Ankara Caddesi… Bu caddenin arka tarafından yer alan Babı-Ali yokuşu, 60’lar, 70’ler, hatta 80’lerde gazeteciliğin merkeziydi.
O dönem Babı-Ali matbaa, yazı-çizi, gazete, kitap, matbaa demekti
İstanbul Reklam’ın da faaliyetine başladığı 1960’larda, yazarları arasında Çetin Altan, Süheyl Gürbaşkan gibi isimlerin yazdığı, Malik Yolaç’a ait olan Akşam Gazetesi, matbaa harflerini döken tek isim İbrahim Horoz, Klişeci Necmi ile anılıyordu Babı-Ali…
Aslında bu çevrede Türk basının faaliyetlerinin görülmeye başlanması Osmanlı dönemine dayanıyor. 1756’da yapılan Sadrazamlık binasına yakın yerler, gazetelerin zamanla siyasi gelişmelere yani haber kaynağına yakın olmak için bu bölgede çoğalmasına neden oldu. Sirkeci’den başlayıp Babı-Ali binasının önünde geçerek, Cağaloğlu yokuşunun iki yanındaki ve yan sokaklarında yer alan matbaa ve gazete binaları, yayıncılığın merkeziydi.
Süheyl Gürbaşkan da hiç düşünmeden henüz askerdeyken Cağaloğlu’nu düşünmüş ve burada yazar-çizer arkadaşlarından kendisine bir ofis bulmalarını rica etmiştir. Rubikon adlı kitapta “Neden Cağaloğlu” diye soran dostu Vural Sözer’e yanıtı şöyle olur:
“Cağaloğlu bir defa öyle merkezî bir yer ki; iş yerlerinin, iş trafiğinin tam ortasında. Topkapı’dan Levent’e uzanan, yayılan iş alanının merkezi. Özellikle basın ilanlarının gazetelere intikali kolay. Yazı dizdirtmek, renk ayırtmak gibi matbaa işlerimizin yapılması sırasında, zamandan kazanıyoruz.”