Bugün hala yerinde olan İstanbul Reklam Sitesi arsasının alınışı oldukça meşakkatli olur. Süheyl Gürbaşkan, sabırlı ve kararlı yapısı sayesinde bu yeri almayı başarır. Arsanın ön tarafı Cağaloğlu’na, yan tarafı Nuruosmaniye Caddesi’ne bakmaktadır.
İSTANBUL REKLAM SİTESİ PROJE YARIŞMASIVizyoner kişiliği ile Süheyl Gürbaşkan, o dönem özel bir kuruluş için o güne kadar hiç uygulanmamış bir girişimde bulunur ve İstanbul Reklam Sitesi’nin binası için bir mimari proje yarışması düzenler:
Kitap İlan Broşür Maket Raporlama
O dönem için sembolik, ancak yine de küçümsenmeyecek miktarda ödül ve mansiyonlar saptanır. Birinci projeye 25 bin, ikinci projeye 17 bin, üçüncü projeye 12 bin, onları takip edecek diğer üç projeye de 7’şer bin olmak üzere, toplam 75 bin lira ödül dağıtılmasına karar verilir. Yarışmaya katılma süresi ise 16 Eylül 1968’de başlamak, 16 Aralık 1968’de sona ermek üzere üç ay olarak saptanır. İstanbul Reklam Ajansı belki de kendi söküğünü dikebilen yegane meslek erbaplarından biriydi. Proje yarışması için duyuru çalışmaları şu şekilde yapılır: Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odaları Birliği; Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden Mimarlık Fakültesi Dekanı Profesör Yüksek Mimar Abdullah Kuran ile o tarihte Mimarlar Odası’nın Genel Sekreteri bulunan ve o dönem Ankara Belediye Başkanı olan Yüksek Mimar Vedat Dalokay’ı, proje yarışmasının düzenlenmesi ve üyelerinin seçimi konusunda görevlendirir ve jüri üyeleri belirlenir. Yarışma jürisi, şu isimlerden oluşmaktadır:
MİMARİ PROJE YARIŞMASININ KAZANANI…Yarışmaya toplam 61 proje katılır. Süheyl Gürbaşkan bu 61 projeyi İstanbul Levent’teki evinde nasıl sergilediğini ve jürinin değerlendirme sürecini Rubikom kitabında anlatır: Jüri üyeleri sabahtan geç saatlere kadar günlerce çalıştılar. 5 Ocak 1969 pazar günü sabaha karşı saat üç buçukta, bana rumuzların açılacağını ve kazanan projelerin belli olacağını haber verdiler. İlginç bir durumdaydım. Proje ve maketleri bildiğim halde, görücü usulü evlenmek gibi, seçme hakkım yoktu. Şu proje kazansa da, ona göre bir bina yaptırsam diyemiyordum. Üstelik Katolik nikâhı gibi, kazanan projeyi beğenmediğim takdirde boşamaya, değiştirmeye de hakkım yoktu. Sonuna kadar devam etmek zorundaydım. Bendeki izlenimi anlamak için çağırmışlar. Zaten takdir ettiklerim arasında bulunan projenin kazanmış olduğunu görünce, gerçekten sevindim. Belliydi, o proje diğerleri arasında ağırlık gösteriyordu.” Birinci İkinci ve Üçüncü Mansiyonlar BİNAYA ARSA ARAYIŞIİstanbul Reklam Sitesi binasının inşası için yer arayışları başlar. Düşünülen yerler yine Cağaloğlu’ndadır. Cumhuriyet gazetesine varmadan, Yunus Nadi’nin eşi Nazime Nadi’nin Kemal Erhan Bey’e sattığı sol köşeyi gözüne kestiren Süheyl Gürbaşkan, bu yer için görüşmelere başlar: “Köşe başı, cepheli, güzel bir yerdi. Hoşuma gitti. Hâlen Haber Ajansı’nın bulunduğu yer. Malî müşavirimiz Nejat Engintalay, hukuk sorunlarımda yanımda bulunmuş olan Orhan Cemal Fersoy ve ben kalktık, Kemal Erhan Bey’i ziyaret ettik. Yerine talip olduğumuzu söyledik. “Beş yüz bin lira istiyorum.” dedi. Bütün olanaklarımızı zorladığımız halde, dört yüz bin lira sağlayabiliyorduk. Kabul etmedi. Üzerinden bir yıl geçti, tekrar müracaat ettik. “Tamam bu sefer beş yüz bin lira vereceğiz” dedik. Bu kez, yedi yüz bin lira istediğini söyleyerek gene yanaşmadı. Bir yıl daha geçti. Yedi yüz bin lirayı denkleştirdik, yeniden müracaat ettik. Bu kez “Bir milyon lira istiyorum” dedi. Sonuç olarak, kısmet değilmiş orası alınmadı. Oradan çok çok daha güzel olan, bu köşeye sahip olduk. Bugün hala yerinde olan binanın arsasının alınışı da oldukça meşakkatli olur. Süheyl Gürbaşkan, sabırlı ve kararlı yapısı sayesinde bu yeri almayı başarır. Dönemin parası ile 1 milyon 250 bin TL ödenir. Arsanın ön tarafı Cağaloğlu’na, yan yüzü Nuruosmaniye Caddesi’ne bakmaktadır. Oldukça yüksek bir meblağ olan arsa parası için ne var ne yoksa elden çıkarılır ve Gürbaşkanı’ın ifadesiyle “Ertesi gün şirketin elinde, kasasında, bankadaki hesabında kuruşu kalmadı. Bir işi için beş-on bin lira gerekse, bir yerden istemek zorunda kalacaktık.” Bu iddialı karar, ajansın bazı çalışanlarını tedirgin eder. Hatta dönemin idare müdürü, “Bu kadar riske girmiş bir kişiye kendi geleceğimi bağlayamam” diyerek istifa eder. Ancak Süheyl Gürbaşkan aldığı arsaya ek olarak hemen bitişikteki yan binayı da alma hesapları yapmaya başlamıştır bile. Arsanın ve yanındaki binanın alınış hikayesini Rubikon kitabında anlatır: “Buranın alınması da hayli ilginçtir. Dağınık iş yerlerimize on beş yirmi metre mesafede bir arsa, bir boşluk. Her önünden geçişte hayal ediyorum. İstediğimiz iş yeri ne güzel olur. Hem çalışır, hem inşaatımızı takip edebiliriz. Fakat mal sahibinin satmaya niyetli olmadığını da duymaktayım. Ecvet Bey adında emekli bir doktordu. Gittim, böyle bir niyeti olup olmadığını sordum. “Yok…” dedi. Bir süre sonra tekrar gittim. “Ben burada bir han yapmayı tasarlıyorum” dedi. Yine epeyce zaman geçti, hanın yapılacağı yoktu. Yeniden gittim. Bu kez ortada göründü. Yani, satmakla han yapmak arasında kararsızdı. Evi, Aksaray taraflarında bir yerdeydi. Mübalağasız elli defadan fazla, üç dört ay evine taşındım. “Burayı değerlendirecekseniz bir diyeceğim yok; ama satmaya niyetliyseniz bize satın” dedim. Uzun kararsızlıktan sonra satmaya razı duruma geldi. Geldi ama, bu kez de tapu işlemlerine bir türlü başlamıyordu. Birkaç ay da böyle geçti. Sonunda, işin savsaklanmakta olduğunu o da anladı her halde, birkaç gün içinde tapuya uğrayacağını kesinlikle belirtti. Yapı Kredi Bankası’nın Beyazıt Şube Müdürü o zamanlar Sayın Semih Kalenderoğlu’ydu. Anısı, bende pek değerli yer tutan ağabeyimize; “Tapu memuruna söyleyin lütfen, her gün gelsin. Öğle üzeri defteri yanında, bankada hazır bulunsun. Muamele öylesine tamam olsun ki, ertesi güne bir noksan kalmasın. Çünkü satıcı belli bir şey söylemiyor. Kesin gün veremiyor. Birkaç gün içinde gelirim diyor. Geldiği gün işlemleri bitiriverelim. İş, bir imzayla noktalansın…” dedim. Gerçekten tapu memuru, bir hafta kadar, her gün orada hazır bulundu. Fakat satıcı bir türlü görünmediğinden bana “daha bekleyelim mi?” diye sormak zorunda kaldılar. Ben de “bekleyelim…” dedim. En geç bir hafta içinde bu işin olacağına dair bir his taşıyordum. Sonunda bir gün çıkageldi. Beyazıt taraflarında bir işi varmış. Birlikte gittik; önce o işini hallettik. Bir ara ben: “İsterseniz bugün bankaya da uğrayalım…” dedim. Açıkça söyledim: “Bugün geleceğinize dair içimde bir his vardı. Banka müdüründen rica etmiştim. Başka bir satış nedeniyle bankaya gelecek tapu memurunu bekletecekti. Mümkünse uğrayalım, başlayalım işe…” Gittiğimizde tapu memuru oradaydı. İlk görüşmemizden bu yana hasıl olan fiyat farkını da hesaba katarak, takriri hazırladık. Bedelini kuruşuna kadar ödedik. O da hayırlı olması dileklerinde bulundu.” (Rubikon) Türbenin öbür yanındaki binaya istenen para ise 500 yüz bin lira idi. İstenen miktar bulunur, bina satın alınır ve tahliyesi için beklenmeye başlanır: “Yalnız, içinde çeşitli kiracılar vardı. Renk Grafik, Renkler Matbaası, bir biçki-dikiş yurdu, bir mimarî büro, avukat ve doktorlar kiracılar arasındaydı. Kanunen normal bir tahliye, yeni mal sahibinin burayı kendi ihtiyacı için kullanacağını kanıtlamasıyla mümkündür. Buna rağmen, hiç biriyle ihtilafa düşmeden, çeşitli yollardan anlaşarak, kısa sürede tahliyelerini sağladık. O kadar ki, tahliye edenlerden Renkler Matbaası, yeni yerine geçişi nedeniyle, bir gün sürpriz olarak, (tahliyemiz sırasında ve yeni yerimizin kuruluşunda katkısı, desteği ve gösterdiği kolaylık için İstanbul Reklam’a ve Süheyl Gürbaşkan’a teşekkür ederiz) mealinde bir gazeteye teşekkür ilanı bile vermişti.” (Rubikon) Bir süre sonra bu binayı da yıkıp arsaya dahil ederler ve İstanbul Reklam Sitesi binasının yapım çalışmaları başlar. BİNANIN YAPIM SÜRECİİstanbul Reklam’ın inşa edeceği yapı, o güne kadar Türkiye’de eşine rastlanmamış bir kompleks olacaktı. İçinde reklam üretimine dair hemen hemen her şeyin yer alacağı bu komplekse o nedenle “site” dendi ve İstanbul Reklam Sitesi olarak ismi kondu. Binanın yapım süreci başlamadan önce Japonya’dan Güney Amerika’ya bir dizi seyahat düzenleyen Süheyl Gürbaşkan, buralarda ziyaret ettiği reklam ajanslarının işleyişleri ve bina olarak teknik özellikleri üzerine incelemeler yapar. Rio de Janeiro için “Hayalimde yaşattığım çağdaş mimarî yapıtların en güzel örneklerini burada gördüm, gezdim, inceledim” diyen Gürbaşkan, bu şehri kuran ünlü mimar Niemeyer’le de tanışır. Tüm bu gözlemler Süheyl Gürbaşkan’a şöyle düşündürür:
“Zihnimdeki tasarıların son şeklini bulmasında gerçekten büyük yararı oldu. Bizim arsamızda da bir reklam şirketi binası yapılacaksa bunun bizde, hatta Avrupa’da, bir reklam şirketinin çalışma koşulları göz önünde tutularak yapılacak ilk bina olmasını istedim. Bunu yaparken de ileride, acaba daha iyi olur muydu tasasına düşmemek için, mimarların ilgisini çekmeyi, onların yeni görüşlerinden yararlanmayı, bunun için de bir yarışma düzenlemeyi kararlaştırdım.” (Rubikon) . .
BİR AÇIK HAVA MECRASI OLARAK AJANS BİNASIBir reklamcı olarak Süheyl Gürbaşkan yaptıkları binanın dış cephesini bir reklam mecrası olarak da değerlendirir. Bunu, o dönem işbirliği halinde olduğu, reklamlarını yaptığı markalar ile gerçekleştirir. “Cephemiz oldukça ilginçti. İlk iş olarak bundan yararlanmak istedim ve yetmiş metre uzunlukta beş metre yükseklikte, sağlam, düzgün bir tahta perde yaptırdım. Sonra, bu dev panoyu çeşitli boyutlarda parsellere ayırdık. Güzel de bir broşür hazırlayarak, reklam tabelası asabilecek müşterilerimize gönderdik. Tabelaların bir elden çıkmasını ve zevkle yapılmasını sağlamak için de bir tabela atölyesiyle anlaştık. Amacımız, hem tahta perdenin görünüşünü renklendirmek; hem Cağaloğlu gibi hareketli, canlı bir semtte müşterilerimize etkin bir reklam hizmeti sunmak, dolayısıyla de bundan kendimize maddî olanak sağlamaktı. O günlerde yakın işbirliğinde olduğumuz müesseseler, bizim bu amacımıza katkıda bulunmak için teklif yazılarımıza olumlu cevaplar verdiler. İlk istek Job’tan geldi. Bay Pepo Mayorkas, önerdiğimiz fiyat hayli yüksek olmasına rağmen “Çorbanızda benim de tuzum bulunsun..” deyimini kullanarak otuz bin liralık bir çek verdi. Bunu yine yakın ilişkimiz bulunan, büyük dostumuz Havilland müessesesinin kurucusu ve sahibi rahmetli Naci Seyhanlı takip etti. O da ufak bir tabelası için on altı bin lira verdi. Bunu, o tarihlerde reklamlarını yaptığımız Puro firmasının sahibi Sayın Vedat Özsezen, yirmi beş bin liralık bir çekle izledi. Arkasından, yine birlikte çalıştığımız Arı Unları’nın sahibi Sayın Adil Şatıroğlu, yirmi bin liralık bir ödemeyle yer aldı. Böylece, kısa bir zaman sonra Nuruosmaniye’ye ve Cağaloğlu’na bakan, kale duvarı görünüşündeki iki cephemiz, yağlı boya tablolarla, birbirinden güzel reklam tabelalarıyla süslendi. İlk kazmayı vurmamıza gerçekten yardımcı olan bu ilgilerin, hatta bağışların anısı bende çok önemli yer tutar. Aradan on yıldan fazla bir zaman geçtiği halde, dikkatini çekmiştir, yirmi beş bin lira, yirmi bin lira, otuz bin lira, on altı bin lira gibi rakamlar, bugün bile küçümsenecek rakamlar değildir.” YAPMIŞKEN EN İYİSİNİ YAPMAKSüheyl Gürbaşkan, iddialı bir işe kalkışır ancak daima en iyisini yapmalı düşüncesi onu ilerlediği yolda kararlı bir şekilde yol almaya teşvik eder. Onun bakış açısına göre bir reklam ajansının can damarını oluşturan yaratıcı ekibe sağlanacak olanaklar, verimliliklerin artırır… “Yaptıklarımız fazla değil, eksik” der Gürbaşkan ve ekler: “Birlikte çalıştığımız arkadaşlarımızın huzuru, bana mutluluk verir. Ortaya çıkardığımızın, onlara sunduğumuzun fazlasına layıktır, düşünen beyinler. Bolbulamaçlık bu isteğimizden doğdu, fakat kolay olmadı.” İSTANBUL REKLAM SİTESİ ÜZERİNE MİMARİ BİR ANALİZZorunlu Bağlamsallık mı? Yoksa Bağlamsal bir çaba mı? İSTANBUL REKLAM SİTESİ (1968-72) / GÜNAY ÇİLİNGİROĞLU-MUHLİS TUNCA üzerine bir yapı okuması… Betonart Dergisi 2014, sayı 40 |