“İsviçre’de zaman açısından olanaklarım elverdiği için, pek çok kitap okuyorum. Haftada 3 ila 4 kitap okuduğum oluyor. Susuz kalmış çorak topraklar, çöller gibi yutarcasına, doya doya içercesine, okumak zevkini tadıyorum, hasretini gideriyorum.” (3 Aralık 1979 tarihli mektup, Bir Reklamcı Aranıyor)
Süheyl Gürbaşkan, okuyan, araştıran, merak eden, fikir geliştiren, ufuk açıcı eserlerin, kişilerin izini süren bir reklamcıydı. Vural Sözer ile yazışmalarında sık sık o dönemde okuduğu kitaplardan söz eder. Sosyolojiden reklamcılığa, tarih ve edebiyata geniş bir skalada okuma alışkanlığı edinmiş olan Gürbaşkan, kitaplara olduğu kadar kendisinin ifadesiyle “Bir yazarın, ortaya koyduğu eserleri ve tüm fikir çizgisinin yanı sıra; kişiliğine, yaşantısına da” ilgi duyuyor ve araştırıyordu. Süheyl Gürbaşkan, okumaya olan merakını şu çarpıcı sözlerle dile getirir:
“Son iki ayda satın aldığım kitapların sayısı 250’yi geçti. Günde, ortalama 8 saat kadar, bu kitapları okumaya vaktimi ayırıyorum. Kendi kendime notlar çıkarıyorum; bazı sayfaların fotokopilerini alıyorum; bunları tasnif ediyorum.” (24 Ocak 1980 tarihli mektubundan, Bir Reklamcı Aranıyor)
3 Aralık 1979H. Birault, Düşüncenin Deneyi 15 Aralık 1979Roger Garaudy, Yaşayanlara Çağrı 22 Aralık 1979Raymond Aron, Sol: Entellektüellerin Opium’u Fernand Braudel, Çağımızın Maddesel ve Endüstriyel Görünümü Siyasal hiyerarşinin bulunmadığı bir toplumu özleyen Jean Paul Sartre’ın aksine, bu tür bir özlemi, Libya Arap Cemahiriyesi ile Kaddafi’nin nasıl kurumlaştırmak çabasında olduğunu, Amerikalı gazeteci Michael Kintley’in kendisiyle yaptığı bir röportajı yayınlayan “Figaro Magazine” dergisinin bu haftaki son sayısında okudum. Fernand Braudel, toplum yapısına tarih boyunca, toplumun içinden sıyrılmış, güçlenmiş kişilerin, liderlerin damgasını vurduklarını, bundan böyle de vuracaklarını hem Descartes’a özgü bir metotla, hem de Hegel’e, Engels’e özgü diyalektik bir mantıkla okuyucularına kanıtlıyordu. En büyük yapıtına “Das Kapital” adını veren Marx’ın, bizim dilimize pelesenk ettiğimiz kapitalizm deyimini, yaşadığı yıllarda henüz bilmediğini, hiç kullanmadığını; bu deyimin ilk kez -onun ölümünden çok sonra- 1902’lerde, ekonomi ve politika literatüründe yer aldığını, Fernand Braudel’in bu eserinden öğrendim! 22 Aralık 1979Pierre Bourdieu, Düşüncenin Sosyal Kritiği 22 Aralık 1979Max Gallo, Une Affaire Intime 31 Aralık 1979C. Jean Bertrand, Birleşik Amerika’da Mass Medyalar 5 Ocak 198024 Ocak 1980 Bazılarının, isimleri ve yazarları şunlar: Madison Avenue U.S.A. (Martin Mayer); Amerika’da bir seçim kampanyasının reklamları nasıl yapıldı? (Michel Noir); Keynes’ten sonra büyük ekonomist (Leonard Silk); Reklamın gücü (Robert Leduc); Reklamcılıkta ambalaj (Georges Pocket); Audio-visual reklamcılıkta pedagoji (Yves Bourron); Yeni bir topluma doğru (Peter F. Drucker); Kadınlara bir ürün nasıl satılır? (Loren Dutton); Yeni reklam stratejileri (Leo Bogartt); Banka Reklamcılığı (Michel Badoc): Reklam endüstrisinde casusluk (Worth Wade); Çok uluslu şirketlerin reklamı (Lee Remmers). Ve, ekonomi biliminin, marketing ve reklamdaki yerini ve önemini, 200’e yakın izahlı diyapozitif ve yüzlerce pratik çalışma örneği ile açıklayan, (Boyer-Equily- Satin) adlı uzmanların hazırladıkları 5 ciltlik dev bir araştırma eseri, ansiklopedisi. 16 Ocak 1980Georges Suffert, ** Lettre ouverte aux gens de vingt ans â qui I’on ment – Kendilerine yalan söylenen yirmi yaşındaki gençlere açık mektup ** Şezlongdaki Entelektüeller ** Toga’da Bayram 2000 yılını yaşayacak, 21. yüzyıla hazırlanan gençlere, dünyamızın bugünkü çirkin ya da güzel gerçeklerini, olduğu gibi, onlara gizlemeden, kısaca yalan söylemeden anlatabilmek her babayiğidin işi değil. Kendisinin yalancı olduğunu bildiğin birinin, sana doğruyu söylediğine inanır mısın? Kitabın yazarı, Georges Suffert, Fransa’da oldukça tanınmış bir sosyolog gazeteci. Öteden beri tuhaf huyumdur: Okuduğum bir yazarın, eserindeki fikirleri kadar; gelmişini geçmişini, yaşantısını, bulunduğu yeri, işini gücünü, tek kelimeyle, bütün yönleriyle, kişiliğine de önem veririm; onu tanımaya, öğrenmeye çaba gösteririm. Burada tanıştığım, yaşını başını almış, genel kültürü derin, sohbeti zevkli bir İsviçreli editöre uğradım. Onun anlattığına göre, Georges Suffert, progresist, ilerici bir Fransız aydını. Cezayir olaylarında, Kuzey Afrika devrimini desteklediği için, “Cezayir Fransız’dır!’’ görüşünü savunan faşist örgütler tarafından, bir ara, kaçırılmış. France Observateur dergisinde çalışmış. Alman işgalinde, Fransız direniş cephesinin liderlerinden Jean Moulin’in anısını ve teorisini yaşatmak üzere, sonraları, radikal-sol bir dernek kurmuş. Bir süre, L’express dergisine yazılar yazmış… Fikirleri, son yıllarda, sol uçtan ortanın soluna doğru yönelmiş, törpülenmiş. Hâlen haftalık Le point dergisinde çalışmakta ve sosyo-politik yazıları yayınlanmakta. Paris’in banliyösünde oturuyor. Geçimini yazılarıyla, kalemiyle, sağlıyor. Kendi kendime, “sağlam bir adam!” dedim. Ve daha önce, yayınlanmış eserlerinden, kitapçıda oturup, bir süre, içindeki önsözlere ve genellikle bu tür eserlerde yapıldığı üzere, arka kapaklarında özetlenen bilgilere göz attıktan, bunları inceledikten sonra, biri “Şezlongdaki Entelektüeller”, diğeri “Toga’da Bayram” adlı iki kitabını daha aldım. Gelecek hafta piyasaya, “Quand l’occident s’eveillera; Batı Uyanınca” adlı yeni bir kitabı daha çıkacakmış. Şimdiden o kitabını da almayı ve okumayı gözlüyorum, özlüyorum. Bir yazarın, ortaya koyduğu eserleri ve tüm fikir çizgisinin yanı sıra; kişiliğine, yaşantısına da bu denli ilgi duymam, eğilmem, çoğunun, belki senin de tuhafına gidebilir.
30 Ocak 1980Jean Cruzel, Telemanie Geçen mektubumda, beni özel uçağıyla İtalyan Alplerinde gezintiye davet eden ve kendisiyle oturup -reklamcılık dahil- birçok güncel sorunları tartıştığım, kafa dengi komşum genç kitapçı, araştırmış etmiş, buralarda dahi öyle piyasaya pek sürülmeyen, her yayınevinde bulunmayan birkaç yeni eser daha getirtmiş benim için. Birincisi; “Telemanie” adlı Jean Cruzel’in yazdığı 300 sayfalık koca bir araştırma. Dünyanın belli başlı her bir ülkesindeki televizyonların, programcılık, yayıncılık açılarından etüdü ve eleştirisi. İkincisi; sosyal-psikoloji uzmanı ve aynı zamanda birçok kuruluşların marketing sorumlu yönetmeni olan Jean Pierre Courtial’in “Tuzaklı iletişim” adlı, yine 200 küsur sayfalık, akademik nitelikte bir eseri. Kadın özgürlükleri, aşın tüketim eğilimleri, nükleer çalışmaların sakıncaları, ekolojik girişimler vs. gibi çağımızın aktüel problemlerinin, bugüne dek yapıldığı üzere matematiksel, bilimsel bir mantıkla değil de bir reklamcı, bir sosyolog gözüyle incelenmesi. Üçüncüsü; biri, daha önce (Mass Medya. Devrimci Eylemler ve İdeolojiler. Çok Uluslu Şirketlerin İletişim Sistemleri) adlı yapıtlarıyla ün salmış, Paris Üniversitesi sosyal ve ekonomik bilimler kürsüsü profesörlerinden Armand Mattelart ile, diğeri yine daha önce (Modern Çağımız. Dünya Diplomasisi. Kadınlar ve Efendileri) adlı yapıtlarıyla tanınmış, ilkinin karısı, genç sosyolog Michéle Mattelart’ın birlikte yazdıkları 500 sayfaya yakın dev bir kitap. İsmi: “Kriz Dönemlerinde Medyalar.” David Ogilvy, Bir Reklamcının İtirafları Fransa’dan getirttiğim bazı yeni reklam kitapları arasında, İngiliz, İskoçya asıllı ve hâlen Amerika’da büyük bir reklam şirketinin kurucusu ve sahibi David Ogilvy’nin “Bir reklamcının itirafları” adlı eserini okurken not ettiğim, işte birkaç ünlü politikacının reklam hakkındaki sözlerini aktararak, mektubuma başlamak istedim: 8 Şubat 1980Marguerite Yourcenaire, Jean Dutourd Bu yıl, Kardinal Richelieu’nün dört yüzyıl önce kurduğu ve o tarihten bugüne yalnızca erkek yazarların üye seçildikleri “Academié Française – Fransız Akademisi”ne, önemli bir Fransız azınlığının yaşadığı Kanada’dan, Marguerite Yourcenaire adlı bir kadın yazarın, ilk kez seçilmesi bekleniyordu. Tahminler doğru çıkmadı. Akademisyenler, erkekliği yine elden bırakmadılar; Jean Dutourd adlı bir romancıyı aralarına, malûm törenleriyle, aldılar. Şöyle diyordu Jean Dutourd: “Fikirler, kadınlar gibidir. Onlara, küt diye, damdan düşme, örneğin kendileriyle yatmak arzunuzu söylememek gerektir. En istekli olanları bile, bu durumda, bacaklarını birbirine kenetlerler. En iyi usul, daha önce başka şeylerden, dereden tepeden bahsederek, onları eğlendirmektir, güldürmektir, kısaca gevşetmektir. Bir kadını güldürebilen erkek, onu daha kolay elde eder, baştan çıkarır. Ben, neşeli bir insanımdır. Bir fikrinizle karşınızdakini tebessüm ettirebiliyorsanız, onu daha kolay etkileyebilirsiniz. Böylece sizlere, fikir Don Juan’lığımın sırrını açıklıyorum. Yazılarımda hep, varmak istediğim konunun, amacın çok ötesinde şeyler anlatırım. Okuyucumu oyalarım; kafasını yormam, rahatlatırım. İstediğim kıvama getirip fikrimi söylediğimde, açıkladığımda okuyucu, âdeta benimle yatağa girmiş gibi olur!” 12 Şubat 1980Dün, yine reklamcılık konularında birçok kitaplar daha getirttim, Fransa’dan. Bazılarının isimlerini vereyim: 1- Reklam psikolojisi, David Victoroff. 2. Çağdaş reklam dili, Gaillot. 3- Mesleğim reklamcılık, Pierre Herbin. 4 – Fiyat artışları karşısında tüketicinin reaksiyonları, Daniel Adam. 5- Reklamın ekonomik analizi, Claude Geffroy. 6- Reklam ve toplum, Bernard Cathelot. 7- Reklamda yaratıcılık araştırmaları, Linolon-Caloux. 8- Etkinlikleri açısından televizyon ve basın reklamları, Agostini-Hugues. 9- Gizli ve dolaylı reklamlar, Dachard. 10- Televizyon karşısında tüketici, Cazeneuve. 11 – Reklam yazarlığı, M. Etiemble. 12- Tüketim toplumu, Jean Saint-Geours. |